Devrimci, anti-sömürgeci, anti-faşist veya anti-emperyalist militanlar için hapse girmek bir sürpriz değildir. Tutuklamanın ne zaman ve nasıl gerçekleştiği, sorgulama ve hapsedilme koşulları, yargılanma biçimleri ve cezanın ağırlığı gibi unsurlar sürpriz yaratabilir. Ancak kendini tutuklu halde bulmak, mücadeleye girerken militanın hesaba katmış olması gereken bir olasılıktır.
Sokak mücadelelerinden, yeraltından, orman, şehir veya dağ gerilla savaşlarından bir hapishane hücresine geçildiğinde, militan yalnızca görev yeri değiştirmiş olur. Dışarıdaki pek çok kişi (özellikle politik olarak az eğitimli olanlar) bunu bir kopuş, bir sarsıntı olarak görse de, militanlar bunu bir süreklilik olarak görürler — mücadelelerinin sürekliliği.
Devrimci tutsaklar pek çok şekilde sınıflandırılabilir: ideolojilerine ve politik projelerine göre, ülkelerine göre, tutukluluk koşullarına, ceza sürelerine göre vb. Ancak, ne kadar önemli olsalar da, bu farklılıkların ötesinde, hepsini harekete geçiren, seçim ve duruşlarını açıklayan, ortak bir kararlılık vardır. Bu kararlılık, politik özne olarak kalma iradesidir.
Uluslararası Kızıl Yardım (SRI) tam da bu anlayışla yirmi beş yıl önce, birçok Avrupa ülkesindeki devrimci tutsakları destekleyen güçlerin bir araya gelmesiyle kurulmuştur.
İster hazır olsunlar ister olmasınlar, politik tutsaklar her iki taraf için de birer sembol haline gelirler. Burjuvazi pişman olmuş bir sanığı sergilemeyi başarırsa, iktidarını önemli ölçüde pekiştirir. Aksine, kitleler yargılanan devrimcileri cesur, tutarlı ve kararlı militanlar olarak algılarsa, devrimci davanın tamamı güçlenir.
Bu “sembol” statüsü ve beraberindeki ideolojik önemi, düşmanın tutuklamalar, davalar ve/veya tutukluluklar etrafında bir sessizlik mi yoksa büyük bir medya kampanyası mı tercih ettiğine göre değişir.
Deneyim göstermektedir ki düşman genellikle tutuklamalara geniş yer verir (baskı aygıtının her şeye kadir olduğu izlenimini yaratmak için), davalara daha sınırlı bir yer ayırır (bu birçok parametreye bağlıdır) ve tutukluluk sürecini ise sessizliğe gömer (politik tutsaklar toplum için “yok olmalıdır”).
Tutsakların politik özne olarak kalma iradesi, düşmanın iradesiyle doğrudan çarpışır. Zira burjuva iktidar yapılarının devrimcileri tutuklayıp hapsetmekle güttüğü dört hedefin tamamı, tutsakların mücadeleye katkı sunmasını engellemeye yöneliktir.
Bu dört hedef şunlardır:
1° Devrimciyi fiziksel olarak etkisizleştirmek, yani hapsederek militan faaliyetini sürdürmesini engellemek;
2° Ancak bir militanı örgütünden koparmak ve klasik mücadele biçimlerini kullanmasını engellemek yeterli değildir. Zira tutsak militanlar hapishane içinde ve hapishaneden politik faaliyet yürütebilirler. Bu nedenle düşman, devrimcileri politik ve ideolojik olarak etkisizleştirmeyi hedefler; örneğin onları toplumdan az çok radikal bir biçimde izole ederek. Bu da devrimci tutsakların hapsedilmesinin genellikle tecrit rejimiyle birlikte uygulanmasını açıklar;
3° Tutsak militanı politik olarak kırmak, onu en azından devrimci mücadeleden vazgeçirmeye zorlamak, ilk iki hedefe ulaşmanın en radikal ve kalıcı yoludur. Ayrıca kırılmış militan bilgi sağlar ve çoğu zaman karşı-devrimci propagandada rol almayı kabul eder;
4° Dördüncü hedef, her devrimci mücadelenin başarısızlığa ve hapse mahkûm olduğu fikrini yerleştirerek toplumu korkutmak.
Tutsaklar için zorunluluk, baskının, merhamet ve acımaya dayalı bir dayanışma talep eden mağdurları haline indirgenmemektir. Yeniden politik öznelere dönüşmeleri gerekir: olayları etkileyen, gerçeği dönüştüren ve mücadele kardeşliğine dayanan bir dayanışma çağrısı yapan öznelere. Bu, en temel ve en belirleyici motivasyondur.
Bu nedenle tutuklu militanın karşı karşıya kaldığı ilk soru şudur: “Bu yeni durumda mücadeleye nasıl faydalı olabilirim?” Bazen üyesi olduğu örgüt (veya gelenek) bu soruya hemen bir yanıt sunar; bazen ise militan, yanıtı kendi “burada ve şimdi”sinden çıkarmak zorundadır.
Hapsedilmiş militanlar mücadeleye hangi yollarla katkı sunabilir?
1° Her şeyden önce bir direniş tutumu benimsemek; yani işbirliğini, inkârı reddetmek. Bu tutumun kamusal ve gösterici olması önemlidir. Direniş tutumu dışarıda biliniyorsa, davayı güçlendirir. Kırılmadıklarını ve pişman olmadıklarını göstererek, yakalanmalarının olumsuz etkisini siler, hapsin caydırıcı etkisini zayıflatırlar. Böylece mücadeleyi demoralize etmek için tasarlanmış bir olayı, moral güçlendiren bir gerçekliğe dönüştürürler.
2° Tutsak militanlar kendilerini daha iyi militanlar haline getirmeye de çalışırlar. Okur, çalışır, eğitim görür, yabancı diller öğrenirler. Bu yüzden kitap ve gazete alabilmek, notlarını saklayabilmek onlar için çok önemlidir. Fiziksel durumlarını korumaya da özen gösterir, spor yaparlar.
3° Zamanlarını okumak, yazmak (ve mümkünse tartışmak), analizler üretmek, eylemlerinin bilançosunu çıkarmak, örgütlerinin politikası hakkında açıklamalar yapmak, mobilizasyon çağrıları yapmak ve diğer mücadelelerle dayanışma mesajları yazmak için kullanırlar.
4° Militanlar aynı zamanda hapishanenin kendisiyle de mücadele ederler: koğuş arkadaşlarını (hatta bazen gardiyanları) politize etmekten grevler, isyanlar ve tutsak sendikaları örgütlemeye; muhbirleri zapt etmeye ya da izole etmeye; yoksun tutsaklarla yiyecek paylaşımı gibi dayanışma pratiklerine kadar.
5° Son olarak, kendi özgürlükleri için mücadele ederler: yasadışı yollarla, kaçışlarla, ve yasal yollarla, avukatlar ve destek güçleriyle etkileşimle, ancak bunu politik olarak doğru bir çerçevede yaparak (örneğin pişmanlık beyanları pahasına değil).
Ancak hapsedilmeye yönelik bu politik ve mücadeleci yaklaşımı anlayarak, tutsakları destekleyen güçler kendi faaliyetlerinin ne olması gerektiğini kavrayabilirler. Zira bu işlevlerin bir veya birkaçını yerine getirebilmek için tutsak militanların iki şeye ihtiyacı vardır: kolektivite ve iletişim.
Tek kişilik hücrelerde tutulan ya da farklı hapishanelere dağıtılan militanlar için tecridin sona erdirilmesi merkezi bir meseledir. Daha da önemlisi, devrimcilerin bir kolektivitesinin yeniden inşasıdır; çünkü bu, düşünme, eğitim ve ortak üretim olanaklarını katlayarak artırır. Hapishanede kolektif bir politik yaşam inşa etmek hem başlı başına bir hedeftir hem de diğer hedeflere hizmet eden bir araçtır.
İletişim, tüm boyutlarıyla ve her yönde ele alınmalıdır. Hapishaneden dışarıya doğru, düşüncelerini ve politik duruşlarını dışarıya aktarmak için; dışarıdan hapishaneye doğru, eğitim, düşünme ve analiz faaliyetlerini mümkün kılan bilgi, kitap ve belgeleri almak için; ve hapishaneden hapishaneye doğru, tutsaklar arasında, öncelikle de politik tutsaklar arasında, bağ kurulmasını sağlamak için.
Bu nedenlerle, iletişim ve kolektiflik alanındaki talepler başlı başına politik taleplerdir, bunlar “konfor”, “refah” ya da tutukluluğun “insanileştirilmesi” gibi meseleler değildir.
Aynı nedenlerle, tutsakların kolektiviteyi ve iletişimi sürdürebilmelerine yardımcı olmak, SRI gibi politik destek güçleri için bir önceliktir. Bu bağlamda bu politik destek özgündür ve örneğin aile desteğinden ya da insani yardım desteğinden ayrılır.
Militan tutsaklar karşısında yetkililerin, toplumsal tutsaklar için geçerli olan güvenlik kaygılarına (isyanları, kaçışları önlemek vb.) ek olarak özgül bir kaygısı vardır: hem hapishane içinde hem de dışarıda politik “bulaşmayı” engellemek. Bu nedenle yetkililer, militan tutsakları izole etmeye yönelir.
Bu sıfır toplamlı bir oyundur: birinin kazandığını diğeri kaybeder.
Birinin önceliği, diğerinin önceliğinin tam tersidir; tutukluluk koşulları her zaman bu meseleler etrafında bir çatışmadır ve bu çatışmanın seyri güç dengelerine, dolayısıyla militan tutsakların dışarıdan gördüğü desteğe, bağlıdır.
Bu nedenle, en önemli ve en zor mücadeleler kolektivite ve iletişim alanlarında verilir; destek güçlerinin yoğunlaşması gereken yer de bu alanlardır.
Ve bu mücadeleyi doğru yürütmek için düşmanı iyi anlamak ve iki zıt hatadan kaçınmak gerekir:
– Düşmanın tutukluluğu planlama biçimini abartmak, her ayrıntıyı bilimsel olarak tasarlayan, tutsakların politik bilincini yok etmeyi hedefleyen bir karar vericiler ve uzmanlar grubunun varlığını hayal etmek. Oysa düşman aynı zamanda çelişkilerle dolu devasa bir bürokrasidir; kariyer planları, kurumlar arası rekabetler barındırır ve son derece yetkin kişilerle tam anlamıyla aptalları bir araya getirir.
Buna karşıt olarak, bazen bu planlama küçümsenir; devrimci tutsaklara yönelik düşmanca önlemler, devrimcilere düşman olan şu ya da bu yetkiliye ya da potansiyel sorun çıkarıcıları izole ederek kurumun huzurunu korumak isteyen bir hapishane müdürüne bağlanır.
Gerçeklik bu iki uç arasında dolaşır; ülkelere, dönemlere ve hatta hapishanelere göre değişir. Bu nedenle düşmanın, niyetlerinin ve kararlılığının iyi analiz edilmesi gereklidir.
Her kurtuluş mücadelesi “mücadele/baskı/baskıya direnç” döngülerinden geçer. Hapishane içinde ve dışında özgürlük güçlerinin, bu üçüncü aşamadan güçlenerek ve kazanarak çıkabilme kapasitesi sürecin geleceği açısından belirleyicidir. Militan tutsaklar bu aşamada merkezi bir rol oynar.
Militan tutsaklara destek, “yaralılara bakım” olarak düşünülmemelidir. Hapishanenin kendisi bir savaş alanıdır ve bu savaş alanının, daha geniş mücadele alanları üzerinde doğrudan yankıları ve etkileri vardır. Hapishanedeki mücadelenin şu ya da bu yönde gelişmesi, dışarıdaki mücadeleleri güçlendirir ya da zayıflatır.
Militan tutsakları destekleyenlerin ilk görevi, bu meseleyi kavramak ve tutsakların politik olarak eylemeye devam edebilmeleri için gerekli araçları sağlamaktır. Bu, politik faaliyetin önündeki engellerin, özellikle tecrit rejiminin, kaldırılmasını, tutsakların politik bilgiyle beslenmesini ve onların ifadelerinin dışarıya aktarılmasını içerir.
Hapishane dışında, devrimci, anti-sömürgeci, anti-emperyalist mücadele hareketleri genellikle farklı güçlere, eğilimlere, politik ve stratejik önerilere bölünmüştür. Ancak baskıyla militan tutsaklar olarak yüzleşildiğinde, gerek hapishane içinde gerekse destek güçleri arasında hızlıca bir birlik eğilimi ortaya çıkar. Mücadele alanı sadeleşir; seçenekler dışarıya kıyasla daha az dallanır; anlaşmazlığa düşme “fırsatları” azalır ve birlikte mücadele etmenin nedenleri daha fazla ve daha açıktır.
Bu durum, militan tutsakların mücadelelerinin (ve dışarıda bu mücadelelere verilen desteğin) diğer mücadele cephelerine kıyasla daha yüksek bir birlik düzeyine sahip olmasını açıklar. Tutsaklar, objektif konumları gereği, dışarıdaki güçler arasında yakınlaşma süreçlerinde ve birlik anlarında bir katalizör rolü oynar. Bu, hem tutsakların hem de destek güçlerinin anlaması ve değer vermesi gereken, militan tutsak mücadelesinin önemli ve kıymetli bir politik niteliğidir.
Elbette her devrimci güç, tutarlı olmak için kendi politik çizgisine ve stratejisine sahip olmalıdır. Bunları tartışmalarda savunmalı ve en yüksek kararlılıkla uygulamalıdır.
Ancak aynı zamanda devrimciler, diğer stratejik önerilerin varlığını ilgi ve iyi niyetle karşılamalı ve daha da önemlisi bu unsuru kendi stratejik analizlerine dâhil etmelidir.
Geçmişteki birçok tarihsel dönemde, devrimci güçler birbirleriyle çatışmıştır, çünkü birinin stratejisi diğerinin stratejisini engellemiştir. Her biri kendi seçimlerinin tek geçerli yol olduğuna, diğerinin seçimlerinin devrimi felakete sürükleyeceğine inanmış; bu da güç kullanımını meşru ve devrimci gösterebilmiştir. Ancak “objektif düşman” mantığı nedeniyle devrimci hareketin bütünü büyük kayıplar yaşamıştır.
Biz bu tür olayların her zaman önlenebilir olduğunu, bunun yalnızca iyi niyet meselesi olduğunu söylemiyoruz. Şunu söylüyoruz, heterojen bir devrimci hareketle karşı karşıya kaldıklarında, devrimci güçler üç zorunluluk arasında dinamik bir denge kurmalıdır: kendi politik ve stratejik önerilerini savunmak ve yaşatmak, diğer güçlerle mümkün olan en yüksek birlik düzeyinde çalışmak, devrimci hareket içindeki çelişkilerle antagonistik olmayan bir biçimde yüzleşmek. Hapishanelerdeki direnişler ve devrimci tutsaklara verilen destek, farklı devrimci akımların birlikte mücadele etmeyi öğrenebildiği, ayrılıklara rağmen bir mücadele kardeşliği geliştirebildiği bir cephedir.